O patikadan kendimi dansöz gibi sallaya sallaya ite ite nihayet kurtuldum sonunda dedim. Koca dağda tek başıma olduğum için de şanslıydım aslında, kim bu deli dansöz gibi sallanıyor diyen olmadı en azından... Patika haricinde pist fena değildi, araba yarışındaymış gibi hissettim bir sağa kıvrılıyor bir sola. Yolu fena değildi, ta ki sona ulaşana kadar; pistin bittiği yer ile teleskiye bindiğin yer arasında elli metre bayır varmış, leeennn bu nasıl iş, neyin kafası arkadaşım, nasıl bir yol bu? Çıkar boardu yürü bin çık bir daha dedim. Pistte kaymak yok off pist akar hacıı dedim. Başıma bir şey gelecekse de gelsin ne yapayım, dansöz gibi oynadığımı biri görür diye de riske giremedim ve attım kendimi dümdüz aşağıya. İşte buymuş dedim. Vadilerin arasında kayıyorsun, kendimi halfpipe da hissettim resmen. Tepeciklerden hoplama zıplama derken oh be sonunda güzel bir şey oldu hissiyle iki üç tur daha keyfini sürdükten sonra sıkıldım, tek başımayım diye heralde. Teleskiden bari siviller olsa da onlara hava atsam diyorum ama bir sivil tanesi bile yok... Geçeyim de dedim tbara, kayak federasyonu civarındaki okulların öğrencilerine kayak dersleri veriyormuş en azından insan görürüm dedim. Tbara gittim ama öğrenci eğitimi yüzünden tbarı çok hızlı ayarlamışlar, kayarken daha yavaş kalıyorsun o derece hızlı. Şaka şaka çok yavaştı, küçük pıtırcıklar çıksın diye haddinden fazla yavaştı ama olsun çocuklar gelişiyor nihayetinde. Yol bitmiyor orası ayrı, tepeye çıktım ve ne göreyim hiçbir şey görmedim. Tbarin iniş kısmında kimse durmuyor, insan başına birini koyar küçücük çocuklar çıkıyor ne yapıyorsunuz siz kafayı mı yediniz. Dağda jandarma diye bir kavram da yokken bir de güvenlik açığı! Şaşırdım ne diyeceğimi bilemedim. Olsun dedim geçtim indim, hocaları var başlarında Allah'tan. Ķüçük bir pist ama güzel, yarışçıların hazırlanabileceği eğimi güzel olan bir yeri bile var, Allah'tan onu düşünmüşler. Orda da hakkını vererek kaydıktan sonra öğrenciler de yavaş yavaş gittiğinde abicim şu tbarı hızlandır demez olaydım bir şehrin insanı bu kadar mı samimi olur? Ne muhabbet ettik tbarmış neymiş umrumuzda değil. Adamla gelecek planları yapıyorum resmen, sanki dağı ben kurtaracağım. Öyle bir konuşuyoruz ki; bak şuraya otel yapılacak, şuraya spor tesisi kurulacak, neler neler. Ben de kendimce dağlarda gördüğüm güzel şeyleri anlatıyorum, bak şöyle şeyler de yapın filan, sanki karşımda belediye başkanı var da proje yapıyoruz. Tbarda millet kendi kendine çıkıyor biz adamla muhabbeteyiz. Neyse ikimiz bir olunca yaparız dedik ve kurtardık Bozdağ'ı. Sonra tabii acıktık... Kafeye gideyim ne varmış bakayım dedim ve yine iki tane çocuk, biri en fazla on iki yaşında. Yemek neyiniz var diyorum "tost" diyor, o kadar mı diyorum "sucuklu var" diyor, heh sucuk ekmek olsun diyorum "yok sucuklu tost var" diyor. Hayda, neyse açım ilaç da içeceğim tamam getir dedim. Bir tost geldi tabakta ama tabak su olmuş, suyun içinde tost yüzmeye çalışıyor. Komiğime gitti, on iki yaşında çocuk yaptı yani eline sağlık valla ıslak hamburger gibiydi güzel gitti beğendim açıkçası...
Ve dönüşe geçmek üzere servisteyim. Tek başımayım çok şaşırdım